Anadolu Renkleri:LAZLAR
Lazlar Güneybatı Kafkasya ve Kuzeydoğu Anadolu'da tarih boyunca varlığı bilinen bir etnik Güney Kafkasyalı halktır.
Lazca konuşan halk, Türkiye'nin kuzeydoğusunda, -tarihte Lazistan olarak adlandırılan- Doğu Karadeniz Bölgesinde, Artvin'in Hopa Arhavi Borçka ilçeleri ve Rize'nin Fındıklı Ardeşen Pazar Çamlıhemşin ilçelerinde; göçmen olarak İkizdere'nin Merkeze yakın 6 Köyünde, Güneyce beldesi,Kalkandere'nin bazı köyleri ve 93 Harbi olarak bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşından dolayı Batum, Hopa ve Arhavi'den göç ederek yerleştikleri Gölcük, Yalova, İzmit,Bilecik, Kocaeli, Sapanca, Kocaali, Karasu, Düzce, Bolu, Akyazı, Hendek, Akçakoca, Samsun, Ordu, Giresun Baruthane, Çarşamba,Vezirköprü, Ladik , Kavak, Havza, Bafra, Dikmen gibi yerlerde yaşamaktadırlar.
Kafkasya'da Gürcistan'ın Acara Özerk Cumhuriyeti'nin Batumi kentinde ve kente bağlı Sarp, Gonio Kahaber, Thilnari gibi köylerde ve çok az da Ahıska, Ureki ve Abhazya'da olmak üzere 5.000 ile 32.000 Lazın yaşadığı tahmin edilmektedir. 19. yüzyıla kadar Acara ve Batum'un çevresindeki nüfusun ezici çoğunluğunu Lazlar oluşturmaktaydı.
Ancak Osmanlı-Rus Savaşları'nda gerek Lazların Osmanlı'ya yardım etmeleri, gerekse muhacirlikten dolayı bölgede Laz nüfusu iyice azalmıştı.
Laz nüfusu Gürcistan yönetiminin etnik baskısına ve asimilasyonuna maruz kaldığı için daha da azalmaktadır.
Çeşitli Avrupa ülkeleri ve eski Sovyetler Birliği ülkelerinde (Estonya, Kazakistan, Kırgızistan, Rusya) ise ne kadar Laz yaşadığına dair kesin bir veri bulunmamakla beraber 5.000 kadar Laz yaşadığı düşünülmektedir. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olanlar kayıtlara Türk olarak geçmekte,
Gürcistanli Osmanlılar Lazluk'a (Laz Yurdu) girdikten sonra süreç içinde İslam dinini benimsemişlerdir. Buna rağmen Ortodoks dininden dönmek istemeyen Lazlar, kilise ve ibadet dili de olan Yunancayı benimseyerek Osmanlı tahrir defterlerine ya "Rum" olarak geçirildiklerinden Rumlaştılar ya da Lazistan'dan göç edip İç Gürcistan'a sığındığından dolayı Gürcüleştiler.
1810 yılında tüm Lazistan Sancağı'nın nüfusu 600.000'den fazla iken bunun 400.000'i Osmanlı'nın iskan politikaları yüzünden yurtlarından sürüldü. 1900'lere gelindiğinde ancak 200,000 kadar insan otokton yerinde kaldı.
1935 nüfus sayımında "İslâm Azınlık Dilleri" altında 72.000 kişi Lazca konuştuğunu belirtmişti.
Bu da o zamanki Türkiye'nin %0,53'ünü oluşturmaktaydı. 1975 Türkiye köy sayımında Doğu Karadeniz bölgesinde yaklaşık 90.000 kişi, Batı Karadeniz bölgesinde 25.000 kişi Milliyet gazetesinin KONDA'ya yaptırdığı ankete göre Türkiye halkının %0,28'i kendini Laz olarak tanımlamış ve 220 bin kişinin Laz olabileceği tahmin edilmiştir.
Habertürk gazetesinin KONSENSUS araştırma şirketine Kasım 2009-Aralık 2011 tarihleri arasında yaptırdığı “Türkiye Gündemi, Aralık 2011-2012’ye Girerken Türkiye Görünümü” başlıklı araştırmanın sonuçlarına göre Türkiye'de Laz nüfusu 1.616.412 kişidir. Bu sonuç ile Türk, Kürt, Arap ve Çerkez nüfusundan sonra 5. sırada yer almaktadır.
DiL
Lazlar, konuştukları dile Laz Dili , Lazca anlamında "Lazuri" demektedirler.
Lazca, dünya dil ailesinde Kafkas dillerinin içinde Gürcüce, Svanca ve Megrelce gibi Güney Kafkas Dil Grubu'nda yer alıp Zan dili bölümüne mensuptur ve Laz alfabesi ile yazılır.
Bu diller arasında Lazcaya en yakın olanı Megrelcedir.
Lazcanın yakın bir zamana kadar yazı dili bulunmamaktaydı.
Antik Kolhis ve Lazika krallıklarının hüküm sürdüğü dönemlerden günümüze değin zengin sözlü bir edebiyata sahiptiler; destanları, masalları ve şiirleri ancak 19. yüzyılda yazıya dökülebilmeye başlanmıştır. Lazcaya ilişkin en eski kayıtlar Evliya Çelebi'nin 'Seyahatnâmesi'nde geçen birtakım Megrelce cümleler ve sözcüklerdir.
Türkiye nüfus sayımı istatistiklerine göre, Lazca konuşan kişi sayısı 1945'te 46.987 iken, 1965'te 26.007 kişinin anadili Lazca olup 59.101 kişi de ikinci dili olarak Lazca konuşmaktaydı. Wolfgang Feurstein'e göre 1983'de 250.000 Macar etnolog Ildiko Beller Hann'a göre de 250.000 kişi Lazca konuşurdu.
Lazolog İsmail Avcı Bucaklişi ve Gürcistan Diaspora Bakanlığı ise bu sayıyı 500.000 olarak vermiştir. Gürcistan’da 2,000 ila 30.000 kişi Lazcayı anadilleri gibi/olarak konuşmaktadır.
2008 Şubatı'nda UNESCO "Tehlikedeki Diller Atlası"nın araştırmasına göre ise Türkiye'de 130.000 ila 150.000 kişi Lazca konuşmaktadır.Bazı araştırmacılara göre Türkiye'de 250.000 etnik Laz yaşamakta olup bunların 150.000'i Lazca konuşmaktadır. Almanya'da ise tahmini verilere göre 1.250 kişi civarında Lazca konuşan vardır.
Laz Etimolojisi
Etnik bir terim olarak Laz kelimesi, ilk olarak Plinius'un "Naturalis Historia" adlı eserinde geçmekte olup Procopius’un da belirttiği gibi "Lazlık" birden fazla Kolhis kabilesi tarafından zamanla benimsenmiş bir isim olmalıdır.
Evliya Çelebi (1640 yılında), Lazları bir Doğu Kafkas kavmi olan Lezgilerle isim benzerliğinden dolayı karıştırmıştır. V. Minorsky, Çan kelimesinin Yunanca Sannoi/Tzannoi kelimeleriyle aynı şeyi ifade etiğini (ISLM Laz), Procopius ise Tzani veya Kolhian olarak bilinen halkın artık Lazi olarak adlandırıldığından bahsetmiştir.
W.E.D Allen ve N. Marr ise başka bir Kolhis kabilesi olan Svanların, Gürcüce Çaneti olan Laz Bölgesi’ne Lazan adını verdiklerini, bu adın La (bölgesel ön takı) + Zan (Lazların eski adı: Tzan, Tsan, Çan) etimolojisine sahip olduğunu belirtmektedir.
Strabon’un, Lazların ataları olan Kolhi ve o halkın yaşadığı coğrafyanın adı olan Kolheti kelimelerini eş anlamda kullanması tesadüf olmayabilir. MS 7. yüzyılın sonlarında, Kolhis’in Arap işgaline uğraması Lazlar için dönüm noktası olabilecek bir çağın başlangıcı olmuştur. Tzani/Çani kelimeleri ise Lazilerin Yunan ve Gürcü kaynaklarında geçen diğer adı olup,Bizans Kültürüne adapte olmuş Lazları ifade etmek için de kullanılmıştır.
Bu da tarihte Trabzon'da yaşayan Tzani/Tzannoi ve Tsani/Tsannoi olarak adlandırılan halkın bir Kolhis kavmi olduğunu ve Kolhis'in 3. yüzyıldan sonraki mirasçısı olan Lazikalı Lazların bölgedeki versiyonu olduğu ispatlamaktadır. Nitekim bugün Gürcülerin Lazlara Çani, Ermenilerin de "Çen" demesi bunu ispatlamaktadır.
Günümüzde Rize'nin Çamlıhemşin ilçesinde yer alan ve Lazların bölgedeki en büyük köyü durumunda olan Topluca köyü'nün Lazca adı Tsanu'dur. Bu köy isminin Lazların eski adıyla ilgili bir bağlantı olduğu düşünülmektedir.
Din
Roma İmparatorluğu döneminde, 6 yüzyıla kadar Paganist olan Lazlar, Laz kralı Gubaz I döneminde Hristiyanlığın devlet dini ilân edilmesiyle, süreç içinde Ortodokslaştılar. Bölgenin Osmanlı himayesine girdiği 15. yüzyılın son çeyreğinden 17. yüzyıla değin Hıristiyanlıktan, İslam'a zamanla geçmişlerdir.
Günümüzde Lazlar, Hanefi mezhebinden Sünni Müslümandır.
Lazlar evrenin, "Nʒa" (Gökyüzü), "Dixa" (Yeryüzü) ve "Let'a tude" (Yerin altı) olarak üç katmandan meydana geldiğine inanmaktaydılar.
Gökyüzü, aydınlığın mutluluğun kaynağı olarak bilinmekteydi. İnsanların iyiliğini düşünen baş Tanrı Ğormoti, Ana Tanrıça Şana, Güneş Mjora, Ay Tuta ve Yıldızlar Muruʒxi gibi kutsal varlıkların burada yaşadığına inanılıyordu.. Burası bir nevî cennetti.
Ve iyilik yapanların buraya gideceğine inanılırdı.
Bugün, Lazlar arasında yaygın olarak kullanılan "Nʒaşa exti= Göğe yüksel" temenni sözü, göğe yükselmenin hâlâ önemsendiğini ve unutulmadığını göstermektedir.
Doğadaki besinlerle beslenen, sularından içen insanoğlu bunların faydalı olduğunu keşfettiğinde bunlarda bir Tanrısal güç olduğunu düşünmüş ve doğayı; kendisini sütüyle besleyen, tehlikelerden koruyan, üşüdüğünde ısıtan anne ile karşılaştırarak ortak özellikler oluşturmaya başlamış, bu ortak özelliklerin belirgin hale gelmesinden sonra doğanın da bir anneye benzeyen gücü olduğu düşüncesi toplum tarafından kabul görmeye başlamış ve bu düşünce zaman içinde Ana Tanrıça inancına dönüşmüştür. Lazlar, Ana Tanrıçaya"Şana" demekteydiler. Bir de bazı bitkilerin ve hayvanların koruyucusu olduğuna inanılan; Dida mangisa, Ona dida, Aneneri, Germa Ǩoçi, Ç'inǩa gibi adlar verilen insan görünümlü mitolojik varlıklar vardı.
Hıristiyanlık ritüelleri de canlı olarak Lazlar arasında yaşamaktadır. Sözgelimi Aralık ayına Lazcada "Xrist'ana" denilmektedir. Bu da Hristos'un yani İsa'nın ayı anlamına gelmektedir. Ayrıca hâlâ şeker bayramında ve kurban bayramında yaşlı kadınlar kırmızı boyalı yumurta dağıtır ki bu Ortodoks Paskalya geleneğidir. Bir sentez olmuştur. Müslüman bayramında Ortodoks yumurtası dağıtmak gibi ya da Pazar’da ölüyü tabutla gömmek de hâlâ yaşayan bir gelenektir.
18. yüzyıla gelindiğinde çoğunluğu İslamlaşan Lazlar arasında Müslümanlık, kültürel anlamda yaşanır.Türbe, tekke ve evliya gibi kişi ve yerlere Lazların yaşadığı yerlerde rastlanmaz. Bununla birlikte İslam'ı geleneksel ve samimetle yaşayan ve bunu Lazlıkla birleştiren ananeler de vardır. Sözgelimi Atina (Pazar) kökenli Laz yazar Yavuz Bahadıroğlu'na göre Atina'da ev yapacak olan Lazlar evlerinin Mekke ve Medine'ye dönük olmalarına dikkat edip, cephelerini kıbleye döndürürler.Çünkü Laz inanışlarına göre: "Evi kıbleye dönük olmayanın kalbi de Allah'a dönük olmaz".
Tarih
Antik Laz (Colchis), Gürcü(Iberia)
ve Ermeni krallıkları
Lazika krallığı 300
Lazika krallığı 385
Lazlar, MÖ 150-600 yılları arasında Doğu Trabzon ile Abhazya arasında kalan sahil ve hinterlandının tek hakimi olacak Lazikakrallığını kurarlar. Arrian, Trabzon ile Dioskuria (Sebastopolis) arasında yaşayan halkları sayarken Lazları da saymıştır:Kolhisliler, Saniyalılar, Malahonlar, Heiohlar, Helonlar, Tsitreitler, Lazlar, Apsiller, Abazglar, Sanigler.
456 yılında Roma İmparatoru Marcian bölgeyi ele geçirmiş ve Laz Kralı Gobazes’e (Gubaz) boyun eğdirmeyi başarmıştır.Bölgeye bizzat giden Procopius'un notları (MS 554)yazarın "Tzani(Çani)" olarak adlandırdığı Lazlar hakkında detaylı bilgi vermektedir:
"Tzaniler, kadim zamanlardan beri, herhangi bir hükümdara bağlı olmayan bağımsız bir halk olarak yaşamışlardır. Ömürlerinin tamamını gökyüzüne doğru uzanan ve ormanlarla kaplı olan bu dağlarda yaşayarak geçirirler. Zira, toprağı işleme konusunda usta değillerdir ve memleketleri, sarp dağların en az olduğu yerlerde bile oldukça engebelidir. Bu yaylalar, engebeli olmanın ötesinde, son derece taşlık, işlenmesi zor ve hiçbir mahsule uygun olmayan bir toprak yapısına sahiptir. Onlar tarım yapacak olsalar bile, ürün yetiştirmek için yeterli toprak bulamazlar. Burada, ne araziyi sulamak, ne de tahıl yetiştirmek mümkün değildir; çünkü bu bölgede düz bir arazi bulunmaz ve hatta buralarda ağaç da yetiştiği halde, bunlar meyve vermeyen ağaçlardır. Zira bu bölge bitmek bilmeyen kışın etkisiyle, uzun süre kar altında kaldığından, ilkbaharın başlangıç dönemi son derece belirsiz ve düzensizdir. Bu nedenlerden dolayı Tzaniler eski çağlarda bağımsız bir yaşam sürmüşler, ama şimdiki imparator Justinianus’un saltanatı sırasında, general Tzittas’ın komutasındaki birRoma ordusu tarafından bozguna uğratıldılar ve hepsi kısa sürede mücadeleden vazgeçerek boyun eğdiler. Böylece, tehlikeli bir özgürlüğün yerine, sıkıntısı daha az olan esareti tercih etmiş oldular. Ve onlar hemen Tanrıya itaat ederek, Hristiyanlığı kabul ettiler. Böylece yaşam biçimlerini huzurlu bir yola sokmuş oldular ve daha sonra düşmana karşı sefere çıkıldığında, her zaman Romalıların yanında yer aldılar."
Bizanslı tarihçi Agathias'ın 6. yüzyılda tuttuğu notlara göre, Yunan mitolojisinin en eski destanlarından Argonautika'da yazanlara göreYasun ve adamları, Altın Post'u alıp Yunanistan'a getirmek için Kolhis'e gelmişlerdi. Yasun, Altın Post'un yanı sıra Kolhis prensesiMedea'yı da ülkesine kaçırmış ve onunla evlenmişti.
"Lazlar büyük ve gururlu bir halktır ve onlar, oldukça önemli başka kavimlere hükmetmektedirler. Kolkhidalıların antik isimlerine bağlı olmaları ile abartılı bir şekilde gurur duyuyorlar; muhtemelen kibirli tavırları da bu yüzdendir"
Procopius, Lazların, Roma İmparatorluğu’nun doğu sınırını korumaları karşılığında yarı bağımsız krallıklarında özgür bir hayat sürdüğünü bildirmekteydi.
Bizans ile Persler arasındaki mücadelede oldukça yıpranan Lazlar, 7. yüzyılın sonlarında, Lazika'nın Arap işgaline uğramasıyla topraklarını terk ederek güneye inmek zorunda kalmışlardır. Latinlerin 1204'te Kostantinopolis'i işgal etmeleriyle, Bizans kralı olanKomnenoslar Trabzon’a kaçıp yeni bir devlet kurdular. Trabzon İmparatorluğu yönetiminde, Bizans yanlısı Yunanlar ile Kafkasyalıların konfederal yönetiminin desteklediği Lazlar arasında kıyasıya bir iktidar mücadelesi başladı. Bunun üzerine Gürcü kraliçesi Tamarındesteğiyle, 1204'te Rize ve çevresinde "Théma Grand de Lazia" (Büyük Laz Ülkesi Eyaleti)sı kuruldu.
Osmanlı Devleti
Fatih Sultan Mehmed, 26 Ekim 1461 tarihinde Trabzon'u fethedip Osmanlı Devleti topraklarına katmıştır. Trabzon'un doğusunda 1204 yılında kurulan Théme De Grand Lazia yani Lazia Teması 'nın bir kısmı Osmanlı Devleti'ne katılmıştır. Kimi kaynaklara göre pazar'daki Melyat Deresi'ne kadar, kimi kaynaklara göreyse Viǯe sahasına kadar olan bölge Osmanlı Devleti egemenliğine girmiştir.
Osmanlı Devleti baskısı dışında kalan Laz toprakları ise Gürcülerin yönetiminde kalmıştır.
Bir kısım Laz toprakları Guria, İmereti ve Samtskhe arasında kalmıştır.
Büyük kısmı Samtskhe (Ahıska)'de kalmıştır. Ancak Yavuz Sultan Selim Trabzon valisi iken birçok akımlar yaparak Gonio’ya (Gönye) kadar yayılmış Batum kapılarına dayanmıştı.
Ama karşısında Laz feodal komutanı Ǩaxaber Gurieli'yi (Guryalı Kahaber) bulur.
Yavuz Sultan Selim’e karşı savaşan Laz halkına komutanlık eden Ǩaxaber birçok kez Osmanlı kuvvetlerini Lazistan’da(Ç’aneti) mağlup eder.
Ancak Trabzon valisi Yavuz’un yeniçerileri karşısında Lazların yapacağı pek de bir şey yoktur.
Nihayetinde Ǩaxaber öldürülür, Osmanlılar ancak Ǩaxaber’in ölümünden sonra Lazistan’a girmeye muvaffak olurlar.
Yavuz Selim Trabzon’dan hareketle, Melo’ya gelir. Melo’dan savaşa savaşa Arkabi, Viǯe, Atina, Xopa, Gonio, Batumi, Çxala, Perlevani, Noğedi, Sarpi kent ve köylerini abluka altına alır. Savaş aralıksız üç ay sürer, Lazların erzakları tükenir. Laz askerlerin yaklaşık 3/4'ü Osmanlılarca öldürülür ve direniş kırılır. Nihayetinde Lazlar teslim olur ve Trabzon’un işgaliyle başlayan Lazistan’ın Osmanlılarca kuşatılması tamamlanır.
Türkiye
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonucunda, yerlisi oldukları bölgelerin ve Batumi'nin Rusların eline geçmesinden sonra, Müslüman Lazların bir kısmı Osmanlı topraklarına kitlesel olarak göç etti ve İzmit Sancağı içinde bulunan bölgelere yerleştirildiler. Osmanlı-Rus savaşlarında Laz gönüllüler Ruslara karşı Osmanlıların safında savaşmışlardı. 16 Mart 1921Moskova Antlaşması üzerine de bir kısım Müslüman Laz yine Türkiye'ye göç etmek zorunda kalmıştır.
Lazların, küçük kayıklarıyla olan denizcilik faaliyetleri, Türkiye'nin Kurtuluş Savaşı sırasında oldukça önemli bir yere sahiptir. Büyük miktarda silah ve mühimmat Batumi'den Samsun'a Laz takalarıyla getirildi. Lazlar da, diğer Osmanlı tebaaları gibi, Cumhuriyetin kurulmasında fedakârlıklarda bulundular, emek verdiler.
1920’de, Doktor Abidin Bey (Atak), Esat Bey (Özoğuz), İbrahim Şevki Bey, Necati Bey (Memişoğlu), Osman Bey (Özgen) ve Ziya Hurşit Bey, Lazistan milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne katıldılar.
Kültür
Osmanlı döneminde Lazistan sancağındaki insanlar inşaat ustalığıyla ünlü olup sanatlarını 1917 Ekim Devrimi'ne dek çalışmak amacıyla gittikleri Rusya ve Anadolu'da icra etmekteydiler. Kesme taş veya tamamen ahşap malzemeden yapılan (ahşap-çatma) geleneksel Laz evleri, kışlık tahılı saklamak amacıyla kullanılan serenderler ve ahşap oyma sanatının icra edildiği yapıların ayakta kalabilmiş örneklerine bölgede halen rastlanmaktadır.
Acara beyi olan Aslan Beg Himsiaşvili tarafından 1886 yılında, 2 Laz kardeşe yaptırılan Batum'un günümüzdeki tek faal camisi olan Orta Cami de sıradışı ve renkli süslemeleriyle Laz mimarisini yansıtmaktadır.
Yakın zamana değin gerçekleştirilen, şekil, büyüklük ve kullanım amacına göre hentskeli, kalati, gudeli olarak adlandırılan sepet örme sanatı da günümüzde terkedilmek üzeredir.
Geleneksel Laz mutfağının temel besin ögeleri Artvin(Hopa,Arhavi), Trabzon, Ordu, Giresun ve Rize'de günümüzde olduğu gibi mısır, karalahana ve hamsi olmakla birlikte geleneksel pişirme teknikleri ve pek çok özgün yemek değişen yaşam koşulları sebebiyle terkedilmiştir.
Müzik ve halk dansları
resimde Tulum(guda) çalan bir Laz
Laz müziğinin geçmişi çok kadim zamanlara dayanmaktadır.
Kolhis’den günümüze değin ulaşan süreç içinde birçok kültürden ve medeniyetten etkilenerek çeşitlilik kazanmıştır.
Laz Müziği, temelde insan sesine dayanır.
Günümüz Laz müziğini coğrafî olarak Gürcistan (Kafkasya) ve Türkiye (Doğu Karadeniz) olarak iki kısımda incelemek mümkündür.
Lazlar, ezgi için ǩaide kelimesini kullanmaktadırlar.
Lazca yazı dili gelişmemiş olduğundan Laz halk edebiyatı ürünü olan türküler sözlü ifade edilip aktarılır. Geleneksel çalgılar olan kemençe ve tulum, Laz müziğinin icrasında -insan sesiyle beraber- temel rol oynarlar. Tulum Lazların ulusal sazıdır.
Tuluma Lazcada guda denilmektedir; Hopa ve Batum yöresinde ise ç’ip’oni. Kemençe de Lazlarla özdeşleşmiş bir halk çalgısıdır. Kemençeye Lazcada çemane denilmektedir; Hopa ve Batum’da ise ç’ilili... Bir diğer önemli Laz halk çalgısı da kavaldır. Kavala Lazcada p’ilili denilmektedir.
Laz şarkıları çoğunlukla sevda konusunu işler. Bunda, Laz erkeklerinin eskiden beri ekonomik koşulların etkisi ile evlerini terk edip uzak diyarlara(Sovyet ülkeleri) iş aramaya ya da balıkçılık yapmaya gitmelerinin etkisi büyüktür.
Laz insanın horona olan tutkusu ve horonun arkaik biçimi en iyi şekilde bir Laz deyişi ile özetlenebilir: Tambis moǩlimei ixoronams (Çalıya tutunup horon oynuyor). Hopa ve Borçka yörelerinde Kafkasik etkiler gözlenir. Laz horon figürlerini açıklamak hiç de zor değildir. Tüm hareketler yaşamın içerisinden alınır: deniz işçiliğinde yinelenen el-kol-ayak hareketleri Laz oyunlarının figürlerine yansımıştır.
Geleneksel Laz halk danslarının yegane adı horondur. Laz ve Hemşin horonlarının Trabzon horonlarından başlıca farkı horonlara sözlü iştirak edilmesi ve omuz silkme figürünün eksikliğidir. Batum'da ise kabarık Karadeniz figürleri ile "horumi" ve "gandagana" denilen danslar yapılır. Batum'da kemençe ve tulumun yanında,akordiyon ve doli de kullanlır.
Avcılık
Laz balıkçılar feluka adını verdikleri av kayıklarını kendileri inşa etmekte, ağlarını kendileri örmekteydi. Laz balıkçılar zargana, hamsinin yanı sıra çakmaklı tüfeklerle 1970'lere dek yağı için yunus avlamışlardı.
Lazlar aynı zamanda ağ kullanarak ya da atmaca evcilleştirerek kuş avlama sanatında da ustadırlar. Nefer ya da neperi adı verilen ağlarla kuşların geçit bölgelerinde kurulan ağlarla kuş avı yapılır.
Toplam nüfus
2.000.000-1.500.000
Önemli nüfusa sahip bölgeler
Türkiye
1.6 milyon
Gürcistan 2.000
Rusya 160
Diller
Lazca, Türkçe veya Gürcüce
Din
Ağırlıklı olarak İslam (Hanefi Sünni)
çok küçük bir Ortodoks azınlık Batum'da.
İlgili etnik gruplar
Megreller, Abhazlar, Gürcüler, Svanlar,
Lazca konuşan halk, Türkiye'nin kuzeydoğusunda, -tarihte Lazistan olarak adlandırılan- Doğu Karadeniz Bölgesinde, Artvin'in Hopa Arhavi Borçka ilçeleri ve Rize'nin Fındıklı Ardeşen Pazar Çamlıhemşin ilçelerinde; göçmen olarak İkizdere'nin Merkeze yakın 6 Köyünde, Güneyce beldesi,Kalkandere'nin bazı köyleri ve 93 Harbi olarak bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşından dolayı Batum, Hopa ve Arhavi'den göç ederek yerleştikleri Gölcük, Yalova, İzmit,Bilecik, Kocaeli, Sapanca, Kocaali, Karasu, Düzce, Bolu, Akyazı, Hendek, Akçakoca, Samsun, Ordu, Giresun Baruthane, Çarşamba,Vezirköprü, Ladik , Kavak, Havza, Bafra, Dikmen gibi yerlerde yaşamaktadırlar.
Kafkasya'da Gürcistan'ın Acara Özerk Cumhuriyeti'nin Batumi kentinde ve kente bağlı Sarp, Gonio Kahaber, Thilnari gibi köylerde ve çok az da Ahıska, Ureki ve Abhazya'da olmak üzere 5.000 ile 32.000 Lazın yaşadığı tahmin edilmektedir. 19. yüzyıla kadar Acara ve Batum'un çevresindeki nüfusun ezici çoğunluğunu Lazlar oluşturmaktaydı.
Çeşitli Avrupa ülkeleri ve eski Sovyetler Birliği ülkelerinde (Estonya, Kazakistan, Kırgızistan, Rusya) ise ne kadar Laz yaşadığına dair kesin bir veri bulunmamakla beraber 5.000 kadar Laz yaşadığı düşünülmektedir. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olanlar kayıtlara Türk olarak geçmekte,
Gürcistanli Osmanlılar Lazluk'a (Laz Yurdu) girdikten sonra süreç içinde İslam dinini benimsemişlerdir. Buna rağmen Ortodoks dininden dönmek istemeyen Lazlar, kilise ve ibadet dili de olan Yunancayı benimseyerek Osmanlı tahrir defterlerine ya "Rum" olarak geçirildiklerinden Rumlaştılar ya da Lazistan'dan göç edip İç Gürcistan'a sığındığından dolayı Gürcüleştiler.
1810 yılında tüm Lazistan Sancağı'nın nüfusu 600.000'den fazla iken bunun 400.000'i Osmanlı'nın iskan politikaları yüzünden yurtlarından sürüldü. 1900'lere gelindiğinde ancak 200,000 kadar insan otokton yerinde kaldı.
1935 nüfus sayımında "İslâm Azınlık Dilleri" altında 72.000 kişi Lazca konuştuğunu belirtmişti.
DiL
Lazlar, konuştukları dile Laz Dili , Lazca anlamında "Lazuri" demektedirler.
Lazcanın yakın bir zamana kadar yazı dili bulunmamaktaydı.
Türkiye nüfus sayımı istatistiklerine göre, Lazca konuşan kişi sayısı 1945'te 46.987 iken, 1965'te 26.007 kişinin anadili Lazca olup 59.101 kişi de ikinci dili olarak Lazca konuşmaktaydı. Wolfgang Feurstein'e göre 1983'de 250.000 Macar etnolog Ildiko Beller Hann'a göre de 250.000 kişi Lazca konuşurdu.
Lazolog İsmail Avcı Bucaklişi ve Gürcistan Diaspora Bakanlığı ise bu sayıyı 500.000 olarak vermiştir. Gürcistan’da 2,000 ila 30.000 kişi Lazcayı anadilleri gibi/olarak konuşmaktadır.
2008 Şubatı'nda UNESCO "Tehlikedeki Diller Atlası"nın araştırmasına göre ise Türkiye'de 130.000 ila 150.000 kişi Lazca konuşmaktadır.Bazı araştırmacılara göre Türkiye'de 250.000 etnik Laz yaşamakta olup bunların 150.000'i Lazca konuşmaktadır. Almanya'da ise tahmini verilere göre 1.250 kişi civarında Lazca konuşan vardır.
Laz Etimolojisi
Etnik bir terim olarak Laz kelimesi, ilk olarak Plinius'un "Naturalis Historia" adlı eserinde geçmekte olup Procopius’un da belirttiği gibi "Lazlık" birden fazla Kolhis kabilesi tarafından zamanla benimsenmiş bir isim olmalıdır.
Evliya Çelebi (1640 yılında), Lazları bir Doğu Kafkas kavmi olan Lezgilerle isim benzerliğinden dolayı karıştırmıştır. V. Minorsky, Çan kelimesinin Yunanca Sannoi/Tzannoi kelimeleriyle aynı şeyi ifade etiğini (ISLM Laz), Procopius ise Tzani veya Kolhian olarak bilinen halkın artık Lazi olarak adlandırıldığından bahsetmiştir.
W.E.D Allen ve N. Marr ise başka bir Kolhis kabilesi olan Svanların, Gürcüce Çaneti olan Laz Bölgesi’ne Lazan adını verdiklerini, bu adın La (bölgesel ön takı) + Zan (Lazların eski adı: Tzan, Tsan, Çan) etimolojisine sahip olduğunu belirtmektedir.
Strabon’un, Lazların ataları olan Kolhi ve o halkın yaşadığı coğrafyanın adı olan Kolheti kelimelerini eş anlamda kullanması tesadüf olmayabilir. MS 7. yüzyılın sonlarında, Kolhis’in Arap işgaline uğraması Lazlar için dönüm noktası olabilecek bir çağın başlangıcı olmuştur. Tzani/Çani kelimeleri ise Lazilerin Yunan ve Gürcü kaynaklarında geçen diğer adı olup,Bizans Kültürüne adapte olmuş Lazları ifade etmek için de kullanılmıştır.
Bu da tarihte Trabzon'da yaşayan Tzani/Tzannoi ve Tsani/Tsannoi olarak adlandırılan halkın bir Kolhis kavmi olduğunu ve Kolhis'in 3. yüzyıldan sonraki mirasçısı olan Lazikalı Lazların bölgedeki versiyonu olduğu ispatlamaktadır. Nitekim bugün Gürcülerin Lazlara Çani, Ermenilerin de "Çen" demesi bunu ispatlamaktadır.
Günümüzde Rize'nin Çamlıhemşin ilçesinde yer alan ve Lazların bölgedeki en büyük köyü durumunda olan Topluca köyü'nün Lazca adı Tsanu'dur. Bu köy isminin Lazların eski adıyla ilgili bir bağlantı olduğu düşünülmektedir.
Din
Roma İmparatorluğu döneminde, 6 yüzyıla kadar Paganist olan Lazlar, Laz kralı Gubaz I döneminde Hristiyanlığın devlet dini ilân edilmesiyle, süreç içinde Ortodokslaştılar. Bölgenin Osmanlı himayesine girdiği 15. yüzyılın son çeyreğinden 17. yüzyıla değin Hıristiyanlıktan, İslam'a zamanla geçmişlerdir.
Lazlar evrenin, "Nʒa" (Gökyüzü), "Dixa" (Yeryüzü) ve "Let'a tude" (Yerin altı) olarak üç katmandan meydana geldiğine inanmaktaydılar.
Doğadaki besinlerle beslenen, sularından içen insanoğlu bunların faydalı olduğunu keşfettiğinde bunlarda bir Tanrısal güç olduğunu düşünmüş ve doğayı; kendisini sütüyle besleyen, tehlikelerden koruyan, üşüdüğünde ısıtan anne ile karşılaştırarak ortak özellikler oluşturmaya başlamış, bu ortak özelliklerin belirgin hale gelmesinden sonra doğanın da bir anneye benzeyen gücü olduğu düşüncesi toplum tarafından kabul görmeye başlamış ve bu düşünce zaman içinde Ana Tanrıça inancına dönüşmüştür. Lazlar, Ana Tanrıçaya"Şana" demekteydiler. Bir de bazı bitkilerin ve hayvanların koruyucusu olduğuna inanılan; Dida mangisa, Ona dida, Aneneri, Germa Ǩoçi, Ç'inǩa gibi adlar verilen insan görünümlü mitolojik varlıklar vardı.
Hıristiyanlık ritüelleri de canlı olarak Lazlar arasında yaşamaktadır. Sözgelimi Aralık ayına Lazcada "Xrist'ana" denilmektedir. Bu da Hristos'un yani İsa'nın ayı anlamına gelmektedir. Ayrıca hâlâ şeker bayramında ve kurban bayramında yaşlı kadınlar kırmızı boyalı yumurta dağıtır ki bu Ortodoks Paskalya geleneğidir. Bir sentez olmuştur. Müslüman bayramında Ortodoks yumurtası dağıtmak gibi ya da Pazar’da ölüyü tabutla gömmek de hâlâ yaşayan bir gelenektir.
18. yüzyıla gelindiğinde çoğunluğu İslamlaşan Lazlar arasında Müslümanlık, kültürel anlamda yaşanır.Türbe, tekke ve evliya gibi kişi ve yerlere Lazların yaşadığı yerlerde rastlanmaz. Bununla birlikte İslam'ı geleneksel ve samimetle yaşayan ve bunu Lazlıkla birleştiren ananeler de vardır. Sözgelimi Atina (Pazar) kökenli Laz yazar Yavuz Bahadıroğlu'na göre Atina'da ev yapacak olan Lazlar evlerinin Mekke ve Medine'ye dönük olmalarına dikkat edip, cephelerini kıbleye döndürürler.Çünkü Laz inanışlarına göre: "Evi kıbleye dönük olmayanın kalbi de Allah'a dönük olmaz".
Tarih
Antik Laz (Colchis), Gürcü(Iberia)
Lazika krallığı 300
Lazika krallığı 385
Lazlar, MÖ 150-600 yılları arasında Doğu Trabzon ile Abhazya arasında kalan sahil ve hinterlandının tek hakimi olacak Lazikakrallığını kurarlar. Arrian, Trabzon ile Dioskuria (Sebastopolis) arasında yaşayan halkları sayarken Lazları da saymıştır:Kolhisliler, Saniyalılar, Malahonlar, Heiohlar, Helonlar, Tsitreitler, Lazlar, Apsiller, Abazglar, Sanigler.
456 yılında Roma İmparatoru Marcian bölgeyi ele geçirmiş ve Laz Kralı Gobazes’e (Gubaz) boyun eğdirmeyi başarmıştır.Bölgeye bizzat giden Procopius'un notları (MS 554)yazarın "Tzani(Çani)" olarak adlandırdığı Lazlar hakkında detaylı bilgi vermektedir:
"Tzaniler, kadim zamanlardan beri, herhangi bir hükümdara bağlı olmayan bağımsız bir halk olarak yaşamışlardır. Ömürlerinin tamamını gökyüzüne doğru uzanan ve ormanlarla kaplı olan bu dağlarda yaşayarak geçirirler. Zira, toprağı işleme konusunda usta değillerdir ve memleketleri, sarp dağların en az olduğu yerlerde bile oldukça engebelidir. Bu yaylalar, engebeli olmanın ötesinde, son derece taşlık, işlenmesi zor ve hiçbir mahsule uygun olmayan bir toprak yapısına sahiptir. Onlar tarım yapacak olsalar bile, ürün yetiştirmek için yeterli toprak bulamazlar. Burada, ne araziyi sulamak, ne de tahıl yetiştirmek mümkün değildir; çünkü bu bölgede düz bir arazi bulunmaz ve hatta buralarda ağaç da yetiştiği halde, bunlar meyve vermeyen ağaçlardır. Zira bu bölge bitmek bilmeyen kışın etkisiyle, uzun süre kar altında kaldığından, ilkbaharın başlangıç dönemi son derece belirsiz ve düzensizdir. Bu nedenlerden dolayı Tzaniler eski çağlarda bağımsız bir yaşam sürmüşler, ama şimdiki imparator Justinianus’un saltanatı sırasında, general Tzittas’ın komutasındaki birRoma ordusu tarafından bozguna uğratıldılar ve hepsi kısa sürede mücadeleden vazgeçerek boyun eğdiler. Böylece, tehlikeli bir özgürlüğün yerine, sıkıntısı daha az olan esareti tercih etmiş oldular. Ve onlar hemen Tanrıya itaat ederek, Hristiyanlığı kabul ettiler. Böylece yaşam biçimlerini huzurlu bir yola sokmuş oldular ve daha sonra düşmana karşı sefere çıkıldığında, her zaman Romalıların yanında yer aldılar."
Bizanslı tarihçi Agathias'ın 6. yüzyılda tuttuğu notlara göre, Yunan mitolojisinin en eski destanlarından Argonautika'da yazanlara göreYasun ve adamları, Altın Post'u alıp Yunanistan'a getirmek için Kolhis'e gelmişlerdi. Yasun, Altın Post'un yanı sıra Kolhis prensesiMedea'yı da ülkesine kaçırmış ve onunla evlenmişti.
"Lazlar büyük ve gururlu bir halktır ve onlar, oldukça önemli başka kavimlere hükmetmektedirler. Kolkhidalıların antik isimlerine bağlı olmaları ile abartılı bir şekilde gurur duyuyorlar; muhtemelen kibirli tavırları da bu yüzdendir"
Procopius, Lazların, Roma İmparatorluğu’nun doğu sınırını korumaları karşılığında yarı bağımsız krallıklarında özgür bir hayat sürdüğünü bildirmekteydi.
Bizans ile Persler arasındaki mücadelede oldukça yıpranan Lazlar, 7. yüzyılın sonlarında, Lazika'nın Arap işgaline uğramasıyla topraklarını terk ederek güneye inmek zorunda kalmışlardır. Latinlerin 1204'te Kostantinopolis'i işgal etmeleriyle, Bizans kralı olanKomnenoslar Trabzon’a kaçıp yeni bir devlet kurdular. Trabzon İmparatorluğu yönetiminde, Bizans yanlısı Yunanlar ile Kafkasyalıların konfederal yönetiminin desteklediği Lazlar arasında kıyasıya bir iktidar mücadelesi başladı. Bunun üzerine Gürcü kraliçesi Tamarındesteğiyle, 1204'te Rize ve çevresinde "Théma Grand de Lazia" (Büyük Laz Ülkesi Eyaleti)sı kuruldu.
Osmanlı Devleti
Fatih Sultan Mehmed, 26 Ekim 1461 tarihinde Trabzon'u fethedip Osmanlı Devleti topraklarına katmıştır. Trabzon'un doğusunda 1204 yılında kurulan Théme De Grand Lazia yani Lazia Teması 'nın bir kısmı Osmanlı Devleti'ne katılmıştır. Kimi kaynaklara göre pazar'daki Melyat Deresi'ne kadar, kimi kaynaklara göreyse Viǯe sahasına kadar olan bölge Osmanlı Devleti egemenliğine girmiştir.
Türkiye
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonucunda, yerlisi oldukları bölgelerin ve Batumi'nin Rusların eline geçmesinden sonra, Müslüman Lazların bir kısmı Osmanlı topraklarına kitlesel olarak göç etti ve İzmit Sancağı içinde bulunan bölgelere yerleştirildiler. Osmanlı-Rus savaşlarında Laz gönüllüler Ruslara karşı Osmanlıların safında savaşmışlardı. 16 Mart 1921Moskova Antlaşması üzerine de bir kısım Müslüman Laz yine Türkiye'ye göç etmek zorunda kalmıştır.
Lazların, küçük kayıklarıyla olan denizcilik faaliyetleri, Türkiye'nin Kurtuluş Savaşı sırasında oldukça önemli bir yere sahiptir. Büyük miktarda silah ve mühimmat Batumi'den Samsun'a Laz takalarıyla getirildi. Lazlar da, diğer Osmanlı tebaaları gibi, Cumhuriyetin kurulmasında fedakârlıklarda bulundular, emek verdiler.
1920’de, Doktor Abidin Bey (Atak), Esat Bey (Özoğuz), İbrahim Şevki Bey, Necati Bey (Memişoğlu), Osman Bey (Özgen) ve Ziya Hurşit Bey, Lazistan milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne katıldılar.
Kültür
Osmanlı döneminde Lazistan sancağındaki insanlar inşaat ustalığıyla ünlü olup sanatlarını 1917 Ekim Devrimi'ne dek çalışmak amacıyla gittikleri Rusya ve Anadolu'da icra etmekteydiler. Kesme taş veya tamamen ahşap malzemeden yapılan (ahşap-çatma) geleneksel Laz evleri, kışlık tahılı saklamak amacıyla kullanılan serenderler ve ahşap oyma sanatının icra edildiği yapıların ayakta kalabilmiş örneklerine bölgede halen rastlanmaktadır.
Acara beyi olan Aslan Beg Himsiaşvili tarafından 1886 yılında, 2 Laz kardeşe yaptırılan Batum'un günümüzdeki tek faal camisi olan Orta Cami de sıradışı ve renkli süslemeleriyle Laz mimarisini yansıtmaktadır.
Yakın zamana değin gerçekleştirilen, şekil, büyüklük ve kullanım amacına göre hentskeli, kalati, gudeli olarak adlandırılan sepet örme sanatı da günümüzde terkedilmek üzeredir.
Geleneksel Laz mutfağının temel besin ögeleri Artvin(Hopa,Arhavi), Trabzon, Ordu, Giresun ve Rize'de günümüzde olduğu gibi mısır, karalahana ve hamsi olmakla birlikte geleneksel pişirme teknikleri ve pek çok özgün yemek değişen yaşam koşulları sebebiyle terkedilmiştir.
Müzik ve halk dansları
resimde Tulum(guda) çalan bir Laz
Laz müziğinin geçmişi çok kadim zamanlara dayanmaktadır.
Lazlar, ezgi için ǩaide kelimesini kullanmaktadırlar.
Laz şarkıları çoğunlukla sevda konusunu işler. Bunda, Laz erkeklerinin eskiden beri ekonomik koşulların etkisi ile evlerini terk edip uzak diyarlara(Sovyet ülkeleri) iş aramaya ya da balıkçılık yapmaya gitmelerinin etkisi büyüktür.
Laz insanın horona olan tutkusu ve horonun arkaik biçimi en iyi şekilde bir Laz deyişi ile özetlenebilir: Tambis moǩlimei ixoronams (Çalıya tutunup horon oynuyor). Hopa ve Borçka yörelerinde Kafkasik etkiler gözlenir. Laz horon figürlerini açıklamak hiç de zor değildir. Tüm hareketler yaşamın içerisinden alınır: deniz işçiliğinde yinelenen el-kol-ayak hareketleri Laz oyunlarının figürlerine yansımıştır.
Geleneksel Laz halk danslarının yegane adı horondur. Laz ve Hemşin horonlarının Trabzon horonlarından başlıca farkı horonlara sözlü iştirak edilmesi ve omuz silkme figürünün eksikliğidir. Batum'da ise kabarık Karadeniz figürleri ile "horumi" ve "gandagana" denilen danslar yapılır. Batum'da kemençe ve tulumun yanında,akordiyon ve doli de kullanlır.
Avcılık
Laz balıkçılar feluka adını verdikleri av kayıklarını kendileri inşa etmekte, ağlarını kendileri örmekteydi. Laz balıkçılar zargana, hamsinin yanı sıra çakmaklı tüfeklerle 1970'lere dek yağı için yunus avlamışlardı.
Lazlar aynı zamanda ağ kullanarak ya da atmaca evcilleştirerek kuş avlama sanatında da ustadırlar. Nefer ya da neperi adı verilen ağlarla kuşların geçit bölgelerinde kurulan ağlarla kuş avı yapılır.
Çerkesler,Çeçenler, Avarlar, Lezgiler
Faydalanilan kaynak; vikipedi
EmoticonEmoticon