
Anadolu Renkleri: GÜRCÜLER
Gürcüler Gürcülerin büyük bölümü bugün Gürcistan’da yaşamaktadır.
Adın kökeni

Dil
Gürcülerin konuştuğu dil Gürcüce, günümüzde Gürcistan’ın standart dilidir. Gürcü alfabesi olarak bilinen ayrı bir yazı sistemiyle yazılır. Bu alfabede 33 fonem vardır. Gürcüce, temel olarak Doğu Gürcüce’si üzerinde gelişmiş, süreç içinde edebiyat ve devlet dili olmuştur. Bu standart dile dayanan Gürcü edebiyatı, yaklaşık 1.500 yıllık bir geleneğe sahiptir.
Gürcistan, tarihi boyunca farklı feodal siyasi yapıların varlığını sürdürdüğü bir ülkeydi. Birkaç yüzyılın birleşik bir devlet yapısı olmasına karşın, bu zaman dilimini dışında ülke topraklarında birden fazla krallık ve prenslik bulunuyordu. Ayrı siyasi yapıların da korunduğu bu bölgelere bağlı olarak Gürcüce’nin farklı diyalektleri konuşuluyordu. Günümüzde bu diyalektlere konuşma dilinde rastlanır, ancak bu diyalektler ayrı bir yazı dili olarak kullanılmamıştır.
Tarih
Bizans ve İran arasındaki çekişmenin sahne olduğu Gürcistan toprakları, 7. yüzyılda Müslüman Araplarla da tanıştı. Araplar654’te Tiflis emirliğini kurdular ve yaklaşık beş yüz yıl Tiflis ve yöresine egemen oldular. 11. yüzyılda Gürcü ulusal bağımsızlık hareketi gelişti ve bu hareket Kraliçe Tamar döneminde (1184-1213) zirvesine ulaştı. Bu dönemde Gürcüler, kuzeyde Çerkesya’dan güneyde bugünkü Azerbaycan’a, batıda Erzurum’dan doğuda Gence’ye uzanan küçük bir Kafkas imparatorluğu kurdular. Altın Çağ olarak adlandırılan bu dönemde Gürcüler, mimari, edebiyat, ekonomi açısından büyük gelişme gösterdiler. Şota Rustaveli'nin ünlü destanı Kaplan Postlu Kahraman'ı (Vephistkaosani) bu dönemde yazdı.1220’lerdeki Moğol istilası Gürcülerin siyasal birliğini ortadan kaldırdı ve Gürcülerin yaşadığı topraklar yeniden küçük devletlere bölündü.Gürcüler ise küçük prensliklere ayrıldılar.15. yüzyıldan itibaren batıdan Osmanlılar, doğudan İranlılar Gürcüler üzerinde ağır baskılar kurdular.1578 Yılında Lazistan'ın başkenti Batum da Osmanlı'ın Trabzon Eyaleti'ne bağlandı.
İran şahı I. Abbas, Doğu Gürcistan’daki direnişi kırmak için Kartli bölgesinin nüfusunun büyük bölümünü İran’a sürdü. Bugün Fereydan Gürcüleri olarak adlandırılan İran’daki Müslüman Gürcüler, bu sürgün Gürcülerin torunlarıdır. Osmanlılar da Tao-Klarceti ve Samtshe-Cavaheti gibi Tamar dönemindeki birleşik Gürcistan’ın güneybatı bölgelerini topraklarına kattı.Gürcüler, 1801’de doğudan başlayarak Gürcistan’a ilhak eden Çarlık Rusya’sının egemenliğine girdiler. 1828-1829 ve 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra, Gürcistan’ın güneybatı kesimi de Rusya’nın eline geçti. Bu ikinci savaşın ardından Müslüman Gürcülerin büyük kesimi, Muhaciroba (Muhacirlik) olarak adlandırılan göçle Türkiye’nin değişik bölgelerine gelip yerleştiler. Ama küçük bir bölümü Acara bölgesinde yerlerinde kaldı.Gürcüler, 1918 yılında bağımsız Demokratik Gürcistan Cumhuriyeti’ni kurdular, ama bu cumhuriyet uzun ömürlü olamadı.Gürcistan 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra yeniden bağımsızlığına kavuştu.
Bizans ve İran arasındaki çekişmenin sahne olduğu Gürcistan toprakları, 7. yüzyılda Müslüman Araplarla da tanıştı. Araplar654’te Tiflis emirliğini kurdular ve yaklaşık beş yüz yıl Tiflis ve yöresine egemen oldular. 11. yüzyılda Gürcü ulusal bağımsızlık hareketi gelişti ve bu hareket Kraliçe Tamar döneminde (1184-1213) zirvesine ulaştı. Bu dönemde Gürcüler, kuzeyde Çerkesya’dan güneyde bugünkü Azerbaycan’a, batıda Erzurum’dan doğuda Gence’ye uzanan küçük bir Kafkas imparatorluğu kurdular. Altın Çağ olarak adlandırılan bu dönemde Gürcüler, mimari, edebiyat, ekonomi açısından büyük gelişme gösterdiler. Şota Rustaveli'nin ünlü destanı Kaplan Postlu Kahraman'ı (Vephistkaosani) bu dönemde yazdı.1220’lerdeki Moğol istilası Gürcülerin siyasal birliğini ortadan kaldırdı ve Gürcülerin yaşadığı topraklar yeniden küçük devletlere bölündü.Gürcüler ise küçük prensliklere ayrıldılar.15. yüzyıldan itibaren batıdan Osmanlılar, doğudan İranlılar Gürcüler üzerinde ağır baskılar kurdular.1578 Yılında Lazistan'ın başkenti Batum da Osmanlı'ın Trabzon Eyaleti'ne bağlandı.
İran şahı I. Abbas, Doğu Gürcistan’daki direnişi kırmak için Kartli bölgesinin nüfusunun büyük bölümünü İran’a sürdü. Bugün Fereydan Gürcüleri olarak adlandırılan İran’daki Müslüman Gürcüler, bu sürgün Gürcülerin torunlarıdır. Osmanlılar da Tao-Klarceti ve Samtshe-Cavaheti gibi Tamar dönemindeki birleşik Gürcistan’ın güneybatı bölgelerini topraklarına kattı.Gürcüler, 1801’de doğudan başlayarak Gürcistan’a ilhak eden Çarlık Rusya’sının egemenliğine girdiler. 1828-1829 ve 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra, Gürcistan’ın güneybatı kesimi de Rusya’nın eline geçti. Bu ikinci savaşın ardından Müslüman Gürcülerin büyük kesimi, Muhaciroba (Muhacirlik) olarak adlandırılan göçle Türkiye’nin değişik bölgelerine gelip yerleştiler. Ama küçük bir bölümü Acara bölgesinde yerlerinde kaldı.Gürcüler, 1918 yılında bağımsız Demokratik Gürcistan Cumhuriyeti’ni kurdular, ama bu cumhuriyet uzun ömürlü olamadı.Gürcistan 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra yeniden bağımsızlığına kavuştu.
Nüfus
Gürcistan’ın nüfusu 4.497.600’dür (2012.[18] Gürcistan’ın 2002 yılı nüfus sayımına göre toplam nüfusun %83'ü Gürcüler, %6,5'i Azeriler, %5,7'si Ermeniler, %1,5'i Ruslar, %0,9'u Osetler, %0,4'i Ezidiler, %0,3'ü Rumlar, %0,2'si Çeçenler, %0,2'u Ukraynalılar ve %0,1'i Abhazlardan oluşuyordu.
Gürcistan’ın nüfusu 4.497.600’dür (2012.[18] Gürcistan’ın 2002 yılı nüfus sayımına göre toplam nüfusun %83'ü Gürcüler, %6,5'i Azeriler, %5,7'si Ermeniler, %1,5'i Ruslar, %0,9'u Osetler, %0,4'i Ezidiler, %0,3'ü Rumlar, %0,2'si Çeçenler, %0,2'u Ukraynalılar ve %0,1'i Abhazlardan oluşuyordu.
Muhaciroba Gürcüce terminolojide, genel anlamda Kafkasya'dan yapılan göçlere, özel olarak da Gürcülerin anayurdundan göçüne muhaciroba denir. Bu terim, Arapça muhacir kelimesinden türemiştir. Muhacir (muhaciri) terimi, Gürcüce’de yerini-yurdunu terk etmiş, vatanından ayrılmış göçmen anlamına gelir. Muhacir Gürcü deyimi Gürcüce’ye 19. yüzyılın son çeyreğinde, Türkiye’ye göçeden Gürcüleri tanımlamak üzere girmiştir. Muhacir Gürcüler ise kendilerini Çveneburi olarak adlandırmışlardır.
Muhaciroba (Gürcüce: მუჰაჯირობა). Gürcüce terminolojide, genel anlamda Kafkasya'dan yapılan göçlere, özel olarak da Gürcülerin anayurdundan göçüne muhaciroba denir. Bu terim, Arapça muhacir kelimesinden türemiştir. Muhacir (muhaciri) terimi, Gürcüce’de yerini-yurdunu terk etmiş, vatanından ayrılmış göçmen anlamına gelir. Muhacir Gürcü deyimi Gürcüce’ye 19. yüzyılın son çeyreğinde, Türkiye’ye göçeden Gürcüleri tanımlamak üzere girmiştir. Muhacir Gürcüler ise kendilerini Çveneburi olarak adlandırmışlardır.
Göçün ortaya çıkışı ve göç bölgeleri
Muhaciroba (Gürcüce: მუჰაჯირობა). Gürcüce terminolojide, genel anlamda Kafkasya'dan yapılan göçlere, özel olarak da Gürcülerin anayurdundan göçüne muhaciroba denir. Bu terim, Arapça muhacir kelimesinden türemiştir. Muhacir (muhaciri) terimi, Gürcüce’de yerini-yurdunu terk etmiş, vatanından ayrılmış göçmen anlamına gelir. Muhacir Gürcü deyimi Gürcüce’ye 19. yüzyılın son çeyreğinde, Türkiye’ye göçeden Gürcüleri tanımlamak üzere girmiştir. Muhacir Gürcüler ise kendilerini Çveneburi olarak adlandırmışlardır.
Göçün ortaya çıkışı ve göç bölgeleri

Muhaciroba yıllarında Acaralı bir erkek.
Muhacirlik sırasında Kola, Ardahan, Şavşat, Klarceti, Artvin, Macaheli, Tao, Acara ve Kobuleti neredeyse tamamen boşaldı. Boşalan köylerde tarım tamamen ortadan kalktı, birçok köy tarih sahnesinden silindi. Muhacirlik döneminde göç edenlerin sayısı hakkında kesin bilgi günümüze ulaşmamıştır. 1879 yılındaki göçlerden sonra 2.000 nüfuslu Kobuleti’de 500 kişinin kaldığı bilinmektedir. Tanınmış toplum adamı Zakaria Çiçinadze 1891-1983 yılları arasında, zarar görmüş bu bölgelerde yaptığı gezilerde topraklarını terk edenlerin sayısı hakkında veri toplamıştır. Bu verilere göre istisnasız her köyden en az 5-10 hane, büyükçe köylerden ise en az 40-100 hane göç etmiştir. Kobuleti’den toplam olarak 7 binden çok hane göç etmiştir. Yukarı Acara ve Aşağı Acara’dan bu yıllarda dört binden fazla hane ayrılmıştır. Çiçinadze’nin Batumi müftüsü Hasan Efendi Gverdadze’ye dayanarak aktardığı bilgilere göre Osmanlı İmparatorluğu’na toplam 1 milyon insan göç etmiştir.
Göçün nedenleri

Müslümanlaşmasıyla birlikte Hıristiyan Gürcülerden yaşam biçimi bakımından büyük ölçüde farklılaştığı söylenebilir. her şeyden önce bu, İslam’ın kurallarını benimsemenin kaçınılmaz bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. öte yandan siyasal gelişmeler ve savaşlarda, etnik olarak aynı ama dinsel bakımından farklı olan bu toplulukları birbirinden koparmıştır. o tarihsel koşullarda müslüman Gürcüler hıristiyan Gürcüler için yalnızca birer Tatar (Osmanlı, Müslüman, Türk) idi.

Muhacirliğin tarihi, literatürde ayrıntıları ile birlikte ciddi bir değerlendirmeye tutulmuş ve başlıca nedenleri, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonucunda yöre halkı için oluşan çok ağır ekonomik ve sosyal koşullar, anavatanına yeniden katılan bölgelerde Rus yönetiminin barbarca uygulamaları ve Müslümanlaşmış nüfusun dini fanatizmi olarak kabul edilmiştir. Araştırmacıların bir kısmı dini fanatizmin muhacirliğin başlamasındaki rolünü abartmışlardır. Fakat pek çok Gürcü aydını muhacirliğin başlıca nedeni olarak yönetim çevrelerinin yerel halka karşı takındığı barbarca tutum ve ağır yaşam koşulları olduğunu kabul etmiştir.
Göç sonrası
Müslüman Gürcüler, ulusal kültürü ve yaşam biçimini tümden yadsımış ya da unutmuş değillerdi. Gürcüce konuşmak başta olmak üzere, Müslümanlıkla açık biçimde çelişmeyen, Müslümanlığa uyarlanabilen gelenek ve göreneklerini korudular. Geleneksel yemeklerini pişirmeyi göç sonrasına değin taşıdılar. Osmanlı toplumuna özgü sayılabilecek giyinmenin yanında ulusal giysilerini de kullandılar. Ketside (pileki) pişirdikleri mısır ekmeğini haç biçiminde çizmeyi, ahşap cami süslemelerinde haç biçimli oyma yapmayı sürdürmeleri bu durumu yansıtır. Ancak İslam’ın cevaz vermemesinin yanı sıra, belki siyasal nedenlerinde bir sonucu olarak Müslüman Gürcülerin edebiyat, güzel sanatlar, müzik, tiyatro gibi alanlarda hiç bir etkinliğine rastlanmaz.
Yerleşim

Osmanlı yönetimi her şeyi yeniden kurmak zorunda olan Gürcüleri göçlerinden sonra 5-6 yıl her türlü vergi ve askerlikten muaf tuttu. Gürcüler kısa bir süre içerisinde o dönem için mükemmel denebilecek evler yaptılar. Evleri kestane kerestesinden yapmayı tercih ediyorlar ve çatılarını kiremit yerine kavari dedikleri küçük tahtalarla örtüyorlardı. Rüzgârın etkisiyle çatılardan uçan bu tahtalar kiremit gibi kırılmadığından yerine konulabiliyordu. Birbirine geçme yoluyla kestane ağaçlarında yapılan evler genellikle bir iki oda ve bir mutfaktan oluşuyordu. Bu dönemde aynı yöredeki yerli halkla, Gürcülerden yaklaşık 15 yıl önce göç etmiş Çerkesler ise baraka benzeri evlerde yaşıyordu. Gürcüler evlerini birbirine belli uzaklıkta yapıyorlardı. Evlerinin yanında hasat edilen mısırı korumaya yarayan ambar (nalia) ve serenler (beğeli) bulunuyordu. Bunlar dört direk ve her direğin üzerine, farelerin çıkmasını önlemek için konan tekerlek biçimindeki tahtalar üstünde inşa ediliyor, çatıları saz, mısır sapı ya da tahta ile örtülüyordu. Son derece dindar olan Gürcülerin (bu durum göç etmelerinin önemli nedenlerinden biri olarak kabul edilmektedir) kurduğu köylerde o döneme göre mükemmel sayılabilecek cami ve mektepler vardı. Mekteplerde kız ve erkek çocuklara din bilgileri öğretiliyordu. Gürcüler düzenli olarak cuma namazlarından sonra, köy ve cami ,le ilgili sorunlar üzerine görüşmelerde bulunuyorlardı. Gürcülerin bu yerleşme biçiminden hareketle geldikleri yerleri benimsedikleri ve geri dönmeyi düşünmedikleri sonucuna varılabilir.
Tarım

yerde mutlaka dut, elma, armut, incir, erik gibi nerdeyse her tür meyve ağacı bulunuyordu. Ayrıca havlilerinde tavuk besliyor, ormanlık alanlarda arıcılık yapıyorlardı. Gürcüler mısır tarlalarını yaban domuzlarından korumak için buralarda "sayvan" denilen kuleler yapıyor, köpek ve silahlarıyla birlikte geceyi bu kulelerde geçiriyor, gece boyunca bağrışıyor, teneke çalıyor ve silah atıyorlardı.
Ev ekonomisi
Gürcüler tarım için gerekli her türlü araç ve gereci, araba, ev, anbar ve serenlerini kendileri yapıyor, keten ve kendir yetiştirerek ip, iplik, elbise gibi ihtiyaçlarını karşılıyorlardı. İpek kozası yetiştirerek ipekli kuşak dokuyor, fındık ağacı kabuklarından sepet yapıyorlardı. Hasat ettikleri mısırı, dere kenarlarında yaptıkları ve ortaklaşa kullandıkları su değirmenlerinde (tsiskvili) öğütüyordu. Mısır unundan yapılan ekmeği (çadi) taştan oyularak yapılmış ve pileki (ketsi) denilen bir kap içerisinde pişiriyorlardı. Mısır ekmeğini genellikle sıcak ve henüz pişmiş olarak yiyorlardı. Lahana yemeği, fasulye ve mısır çorbası Gürcülerin başta gelen yemeklerindendi. Yemek evin mutfak işlevini gören bir odasında ya da evin ayrı bir bölümünde bulunan ocakta pişiriliyordu.
Gürcüler birbirleriyle dayanışarak ve yardımlaşarak bir çok işi birlikte yapıyorlardı. Buna meci ya da imece (nadi) deniyordu. Örneğin köylüler araba ve hayvanlarıyla meciye katılıyor ve bir hanenin bir yıllık odununu bir günde çekebiliyorlardı. Meci eden kişi önceden yemek pişiriyor ve katılanlara ziyafet veriyordu.
Sağlık ve tedavi
Gürcüler tarım için gerekli her türlü araç ve gereci, araba, ev, anbar ve serenlerini kendileri yapıyor, keten ve kendir yetiştirerek ip, iplik, elbise gibi ihtiyaçlarını karşılıyorlardı. İpek kozası yetiştirerek ipekli kuşak dokuyor, fındık ağacı kabuklarından sepet yapıyorlardı. Hasat ettikleri mısırı, dere kenarlarında yaptıkları ve ortaklaşa kullandıkları su değirmenlerinde (tsiskvili) öğütüyordu. Mısır unundan yapılan ekmeği (çadi) taştan oyularak yapılmış ve pileki (ketsi) denilen bir kap içerisinde pişiriyorlardı. Mısır ekmeğini genellikle sıcak ve henüz pişmiş olarak yiyorlardı. Lahana yemeği, fasulye ve mısır çorbası Gürcülerin başta gelen yemeklerindendi. Yemek evin mutfak işlevini gören bir odasında ya da evin ayrı bir bölümünde bulunan ocakta pişiriliyordu.
Gürcüler birbirleriyle dayanışarak ve yardımlaşarak bir çok işi birlikte yapıyorlardı. Buna meci ya da imece (nadi) deniyordu. Örneğin köylüler araba ve hayvanlarıyla meciye katılıyor ve bir hanenin bir yıllık odununu bir günde çekebiliyorlardı. Meci eden kişi önceden yemek pişiriyor ve katılanlara ziyafet veriyordu.
Sağlık ve tedavi

Giyim kuşam ve evlilik
Gürcü köylüler arasında "fistan" denen uzun etekli elbise ile kısa ve oldukça dar bir yelek giyiyorlardı. Başka bir yere giderken köydeki ekonomik durumlarına göre bazıları adi basmadan, bazıları ipekten ve bellerine kadar kısa büzgüler giyiyorlardı. Kadınlar zamanını daha çok yemek pişirerek geçiriyorlardı. Gürcü kadınları kocalarına saygı gösteriyor ve itaat ediyorlardı. Doğuramayan kadın toplulukta itibarını kaybediyor, çok doğuranlardan ise övgüyle söz ediliyordu. Kadınlar erkek çocuk dünyaya getirdiğinde bu olay silahlar atılarak kutlanıyordu. Gürcü erkekleri başlarına sargı sarıyor ve "zıkva" denen sarı şalvar giyiyorlardı. Giysileri genellikle abadan ve çuhadandı. Abayı kendileri dokuyor,
elbiselerini kendileri dikiyorlardı.

Kafkasya'daki Gürcülerde klan dışından evlenme(egzogami) uygulanıyordu. Bu uygulama aynı baba soylu kişiler arasında ve aynı klanı oluşturan farklı babasoylu kişiler arasında evliliği yasaklıyordu. Türkiye'ye göç eden Müslüman Gürcülerde egzogami kuralı bozulmuştu ve baba tarafından akrabaları sınırlamıyordu. Müslüman Gürcülerde akrabalar arasında evlilikler (içten evlenme) yapılıyor, Gürcü olmayanlara kız verilmiyor, ama seyrekte olsa Gürcü olmayanlardan kız alınıyordu.
Gürcüler çocuklarını 20-25 yaşları arasında evlendiriyordu. Kız verilirken karşılığında para alınıyordu. Gelin evden çıkarken gerek gelinin arkadaşı, gerek en yakın erkek akrabası kapının önünde duruyor, bir "atiyye" (armağan) istiyordu. Oğlan tarafı bunu karşılamadan gelin evden çıkmıyordu. Gelin evden çıktıktan sonra ata bindiriliyor, kadın ve erkeklerden oluşan atlı - yaya bir topluluk eşliğinde damat evine gidiliyordu. Gelin, damadın evinde kadınlar tarafından karşılanıyordu. Damat kadınların arasında gelinin başındaki örtüyü kamasıyla açıyor ve henüz evlenmemiş olan bir kızın üzerine atıyordu.
Gürcüler düğün ve özel toplantılarda horoni (horon) dedikleri bir oyun oynuyorlardı. Bu oyunda oldukça çevik ve çabuk hareket etmek esastı. Horon genellikle üç kişiyle oynanıyordu. Düğünlerde de damat evinde horon oynanıyor ve silahlar atılıyordu. Sonra konuklara evin içinde kurulan sofralarda yemek yediriliyordu. sıra pilava gelince herkes kaşığını bırakıyor ve geri çekiliyordu. Sofra, ileri gelen biri tarafından tutuluyordu. "Sofra tutmak", kız tarafından bu önde gelen kişinin ev sahibinden tavuk, koyun, meyve gibi şeyler istemeseydi. Bu sırada bütün düğün halkı tabancalarını evin her yanına doğru ateşliyor ve evi delik deşik ediyorlardı. Sonunda istekleri yerine getiriliyordu. Bunları ya sofrada yiyorlar ya da ev sahibine iade ediyorlardı.
Gürcüler altın ya da gümüş ziynete büyük önem veriyorlardı. Her erkeğin karısına beşi bir yerde, gümüş kemer gibi takılar alması nerdeyse zorunluluk sayılabilecek türden bir gelenekti.
Dil
Türkiye'ye göç eden Müslüman Gürcüler, Gürcüce’yi yalnızca konuşma dili olarak kullanıyorlardı. Çoğunluğu Gürcüce okuma yazma bilmiyordu. Gürcüce okuma yazma bilen Gürcülerin hemen hepsi Çürüksu (Kobuleti) Gürcüleriydi.
Önemli nüfusa sahip bölgeler























Diller
Gürcüce
Din
Gürcü Ortodoks ve Elçisel Kilise
Gürcü Katolik, İslam
(İran, Türkiye ve Acara'nın köylerinde)
İlgili etnik gruplar
Lazlar , Megreller , Svanlar
Kaynaklar
Vikipedi
1. Fahrettin Çiloğlu, Gürcülerin Tarihi, 1993, Ant Yayınları, İstanbul.
2. İsmetzade Doktor Mehmed Arif, Gürcü Köyleri, 2002, Sinatle Yayınları, İstanbul.
3. Şuşana Putkaradze, “Türkiye’deki Gürcü Köylerinde Alan Çalışmasının Sonuçları”, Mamuli, Mayıs 1998, Sayı 5.
2. İsmetzade Doktor Mehmed Arif, Gürcü Köyleri, 2002, Sinatle Yayınları, İstanbul.
3. Şuşana Putkaradze, “Türkiye’deki Gürcü Köylerinde Alan Çalışmasının Sonuçları”, Mamuli, Mayıs 1998, Sayı 5.
EmoticonEmoticon