27 MAYIS için ne demislerdi?
Devrim miydi darbe miydi ?
Birileri moda'ya uyup darbe dese de hala 1961 anayasasinin kilometrelerce gerisindeyiz.
Günümüzün modası gereği, bir kısım basın ve medya, sürekli olarak 27 Mayıs aleyhine atıp tutmakta ve Türkiye kamuoyunda farklı bir tarih bilinci oluşturmaya çalışmaktalar.
DENİZ GEZMİŞ ise savunmasında bu konuda 27 Mayıs ihtilali’nin tarih içindeki yeri ve önemini belirterek şöyle diyordu:
”Milli Demokratik Devrim stratejisi bütün millici sınıf ve tabakaların ortak devrim anlayışı, Milli Kurtuluş Savaşı’nın bu savaşı ve onun başındaki Mustafa Kemal’i yok edici, ortadan kaldırıcı bir düzen kuran karşı devrimci-gerici ittifaka karşı yapılmış olan 27 Mayıs İhtilali’nin ve 1961 Anayasası’nın bir devamı ve tamamlayıcısıdır.” Bu sözleriyle kendi hareket çizgilerinin ve programjlarının tarihsel süreçle ne kadar iç içe olduğunu da göstermektedirler.
Gezmiş, 27 Mayıs’ın amaç ve hedeflerini şöyle açıklıyordu: ” 27 Mayıs İhtilali’ne halkımız ümitle bakıyordu. Reformların yapılmasını, sömürünün ortadan kaldırılmasını ve insanca muameleye tabi tutulmalarını arzuluyorlardı.İhtilal kadrosu bunları yapmadan idareyi sivil yönetime devretti. Fakat 1961 Anayasası’nı getirerek, gelecek hükümetlerin Anayasada öngörülen reformları yapmalarını mecbur tuttu.”
‘İkinci Kuvayı Milliyeciler’
Türkiye sosyalist hareketinin en önemlisi teorisyenlerinden Vatan Partisi Kurucusu Hikmet Kıvılcımlı, 27 Mayıs’çılara “İkinci Kuvayı Milliyeciler” demişti.
“Türk ordusuna dayanan birinci kuvayi milliye inkilapçılarımız: (İttihatçı), (İtilafçı) tahtaravallisini yok ettilerdi. 27 Mayıs 1960 gecesi iktidara gelen ikinci kuvayi milliye inkılapçılarımız da, aynı Türk ordusunun içgüdüsüyle (Demokrat) – (Halkçı) çekişmelerini yasak ettiler (…) İkinci kuvayı milliye inkılapçıları, bu alanda; birinci Cumhuriyetin İttihatçı ve İtilafçılarından veya meşrutiyet ulema ve üdebasından (bilim adamları ve yazarlar) ders almaya muhtaç değildirler.
Kitlelerin tefeci-bezirgan çetesinden ne kadar tiksindiği, 27 Mayıs inkılabını nasıl candan selamladığı, gittikçe daha iyi anlaşılacaktır.
Bütün dava: Kitleyi ikinci meşrutiyetten sonra ve birinci cumhuriyetten sonra olduğu gibi hayal kırıklığına uğratmamaktadır. Bu da, çok uzağa gitmeksizin, birinci kuvayı milliyecilerimiz adına 18 Eylül 1921 günü, Büyük Millet Meclisi reisi Mustafa Kemal imzasıyla sunulan halkçılık programı ile olur.”
YAŞAR KEMAL yazdığı gazetenin 29 Mayıs 1960 günkü nüshasında o dönemde “Hürriyet Şehitleri” olarak nitelenen Turan Emeksiz ve Nedim Özpulat için “Ben Öpmeğe Kıyamazdım” adlı yazısını kaleme alarak, şunları vurgulamıştı:
“Meydanlarımızı heykelleriniz süsleyecek. Ve millete bakarken ve perçinlediğiniz hürriyete bakarken gözleriniz ne güzel gülecek. Sizinle öğünecek kuşakların gözleri ne güzel gülecek…”
Yakın zamanlara kadar, Cağaloğlu’nda eski MTTB binası önünde büstü bulunan Turan Emeksiz’in büstünün olduğu yerlerde şimdi yeller esmektedir.Acaba Yaşar Kemal’in öngörüsü mü kısaydı? Yoksa başkalarının elleri mi uzundu?
AZİZ NESİN, 28 Mayıs 1960 tarihli “Sabık Değil Sabıkalı” başlıklı yazısında şunları kaleme almıştı: “Sağol generalim, sağ ol albayım, yarbayım, binbaşım, yüzbaşım! Sağ olun yiğit komutanlarım! Var olsun Türk ordusu!”
ATİLLA İLHAN‘ın gözüyle bakalım. O, “Yarının Başlangıcı” şiiriyle 27 mayıs’ı selamlamıştı:
“ankara içlerinde bir adam yaşar
ankara içlerinde anıtkabir’de
sarışın kumandan
mavi bir kalpak gibi geçirmiş başına
gökyüzünü
rüzgara verir rüzgara
kuvayı milliye rüzgarına
hürriyet türküsünü
ankara içlerinde garnizonlarda
ordunun ve donanmanın erleri
kurmaylar ve subaylar
gözleri saatlarına saplı
son emri bekliyorlar
yine ondan…”
“Köşemde oturuyorum, fakat sokaktayım. Bugün Ankara’da köşesinde kimse kalmadı. Herkes dışarıda ve birbirinde. Otomobili, at arabalı, kamyonlu ve yaya halk, maphushaneden çıkmış gibi; coşkun, bağırıyor, çağırıyor, türkü söylüyor, oynuyor. Ne oldu, ne var?
Üç kelime, hep o üç kelime, ağızlarda
-Hürriyet, Ordu, Atatürk.”
Ünlü tarihçi Halil İnalcık, “kanaatinizce milli devrim’imizi meşru kılan sebepler nelerdir?” sorusuna şu cevabı vermişti:
“BÜLENT ECEVİT
“İhtilal, yalnız meşru bir hak değil, Devletin bağımsızlığını, Cumhuriyeti ve milletin bütünlüğünü korumak için de son çare ve kaçınılmaz şart haline gelmişti” cevabını vermişti.
ÇETİN ALTAN; 27 Mayıs 1960 günü, olayın sıcağında; “Büyük Gün” başlıklı yazısını kaleme almıştı.O yazıda, şunları rahatça yazabilmişti:
“Bütün Türk vatanperverleri bu muazzam ve şanlı günün sevinci ve heyecan içindedirler.
“Çürümüş, süfli politika tertiplerinin şahsi ihtiraslarla Türkiyeyi en tehlikeli badirelere, kardeş kavgalarına sürüklemek üzere aldığı bir sırada, Türk Silahlı Kuvvetlerinin medeni bir şekilde devlet idaresine el koymaları ve memleketi karanlık bir akıbetten kurtarmaları, tarihimizin büyüklüğüne yakışan mutlu bir hareket olarak, milletimize hür ve insan haklarına uygun yeni ufuklar açmaktadır…
“Yaşasın Türk milleti, yaşasın Türk ordusu…”
Günümüzün modası gereği, bir kısım basın ve medya, sürekli olarak 27 Mayıs aleyhine atıp tutmakta ve Türkiye kamuoyunda farklı bir tarih bilinci oluşturmaya çalışmaktalar.
Oysa 27 Mayıs’ın olduğu dönemdeki yazılara bakıldığında, kimlerin dün ne söylediğini kolayca görebiliriz.
68’in gençlik önderleri: ’27 Mayıs’a devrim diyoruz’
MAHİR ÇAYAN, mahkeme ifadesinde şöyle diyordu: “Anayasa nizamını ihlal eden, işlemez hale getirenler hakim sınıflardır.
68’in gençlik önderleri: ’27 Mayıs’a devrim diyoruz’
MAHİR ÇAYAN, mahkeme ifadesinde şöyle diyordu: “Anayasa nizamını ihlal eden, işlemez hale getirenler hakim sınıflardır.
Eylemlerimizin hedefi 27 Mayıs Anayasası’nı ihlale yönelik değildir.
Tam tersine ihlal edilmiş, fiilen işlemez hale getirilmiş 27 Mayıs Anayasası’nın öngördüğü milli ve demokratik nizamı temin etmek amacı ile başka bir yol kalmadığı için silaha başvurduk.” Mahir Çayan savunmasında ise şöyle diyor: “27 Mayıs hareketine politik devrim demekteyiz.
Türkiye devrimler tarihinde önemli ve şerefli bir yere sahip olan 27 Mayıs Devrimi , yerli hakim sınıflara karşı, ordu ve bürokrasi içindeki aydınların, ilerici, milliyetçi bir hareketidir(…)
Hakim ittifakın partisi Demokrat Parti alaşağı edildi” ‘Halkımız ümitle bakıyor’diyordu.
”Milli Demokratik Devrim stratejisi bütün millici sınıf ve tabakaların ortak devrim anlayışı, Milli Kurtuluş Savaşı’nın bu savaşı ve onun başındaki Mustafa Kemal’i yok edici, ortadan kaldırıcı bir düzen kuran karşı devrimci-gerici ittifaka karşı yapılmış olan 27 Mayıs İhtilali’nin ve 1961 Anayasası’nın bir devamı ve tamamlayıcısıdır.” Bu sözleriyle kendi hareket çizgilerinin ve programjlarının tarihsel süreçle ne kadar iç içe olduğunu da göstermektedirler.
Gezmiş, 27 Mayıs’ın amaç ve hedeflerini şöyle açıklıyordu: ” 27 Mayıs İhtilali’ne halkımız ümitle bakıyordu. Reformların yapılmasını, sömürünün ortadan kaldırılmasını ve insanca muameleye tabi tutulmalarını arzuluyorlardı.İhtilal kadrosu bunları yapmadan idareyi sivil yönetime devretti. Fakat 1961 Anayasası’nı getirerek, gelecek hükümetlerin Anayasada öngörülen reformları yapmalarını mecbur tuttu.”
‘İkinci Kuvayı Milliyeciler’
Türkiye sosyalist hareketinin en önemlisi teorisyenlerinden Vatan Partisi Kurucusu Hikmet Kıvılcımlı, 27 Mayıs’çılara “İkinci Kuvayı Milliyeciler” demişti.
“Türk ordusuna dayanan birinci kuvayi milliye inkilapçılarımız: (İttihatçı), (İtilafçı) tahtaravallisini yok ettilerdi. 27 Mayıs 1960 gecesi iktidara gelen ikinci kuvayi milliye inkılapçılarımız da, aynı Türk ordusunun içgüdüsüyle (Demokrat) – (Halkçı) çekişmelerini yasak ettiler (…) İkinci kuvayı milliye inkılapçıları, bu alanda; birinci Cumhuriyetin İttihatçı ve İtilafçılarından veya meşrutiyet ulema ve üdebasından (bilim adamları ve yazarlar) ders almaya muhtaç değildirler.
Kitlelerin tefeci-bezirgan çetesinden ne kadar tiksindiği, 27 Mayıs inkılabını nasıl candan selamladığı, gittikçe daha iyi anlaşılacaktır.
Bütün dava: Kitleyi ikinci meşrutiyetten sonra ve birinci cumhuriyetten sonra olduğu gibi hayal kırıklığına uğratmamaktadır. Bu da, çok uzağa gitmeksizin, birinci kuvayı milliyecilerimiz adına 18 Eylül 1921 günü, Büyük Millet Meclisi reisi Mustafa Kemal imzasıyla sunulan halkçılık programı ile olur.”
“Meydanlarımızı heykelleriniz süsleyecek. Ve millete bakarken ve perçinlediğiniz hürriyete bakarken gözleriniz ne güzel gülecek. Sizinle öğünecek kuşakların gözleri ne güzel gülecek…”
Yakın zamanlara kadar, Cağaloğlu’nda eski MTTB binası önünde büstü bulunan Turan Emeksiz’in büstünün olduğu yerlerde şimdi yeller esmektedir.Acaba Yaşar Kemal’in öngörüsü mü kısaydı? Yoksa başkalarının elleri mi uzundu?
AZİZ NESİN, 28 Mayıs 1960 tarihli “Sabık Değil Sabıkalı” başlıklı yazısında şunları kaleme almıştı: “Sağol generalim, sağ ol albayım, yarbayım, binbaşım, yüzbaşım! Sağ olun yiğit komutanlarım! Var olsun Türk ordusu!”
ATİLLA İLHAN‘ın gözüyle bakalım. O, “Yarının Başlangıcı” şiiriyle 27 mayıs’ı selamlamıştı:
“ankara içlerinde bir adam yaşar
ankara içlerinde anıtkabir’de

mavi bir kalpak gibi geçirmiş başına
gökyüzünü
rüzgara verir rüzgara
kuvayı milliye rüzgarına
hürriyet türküsünü
ankara içlerinde garnizonlarda
ordunun ve donanmanın erleri
kurmaylar ve subaylar
gözleri saatlarına saplı
son emri bekliyorlar
yine ondan…”
HALDUN TANER, Tercüman gazetesinin 28 Mayıs 1960 tarihli nüshasında “Sonuç Değil, Başlangıç” yazısında şunları belirtmiştir:
“Başımızdaki zorba rejimin heyulası ortadan kaldırılmış, ufkumuzu kapsayan ruhlarımızı karartan, gelecek hakkındaki umutlarımızı söndürmeğe yüz tutan gerici, diktatörlük rejimi yıkılmış bulunuyor.”
OKTAY AKBAL, o günlerde “İyi Gitmeyi Bilmediler” başlıklı yazısını şu ifadelerle bitirmişti
“Fena gittiler, hem de çok fena gittiler. Tarih sayfalarında kara, kapkara izler bırakarak…”
YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU ise “27 Mayıs dersi” başlıklı yazısında
“…Biz sabık iktidar erkanının bir an evvel Yüce Divan’a verilmesini dört gözle bekliyoruz” demekteydi….
Behçet Kemal Çağlar: İşte doğruldun Atam
A. HAMDİ TANPINAR, 14 Haziran 1960 günlü Cumhuriyet gazetesinde “Suçüstü” adlı yazısında şunları yazabilmiştir:
“Bu idarenin adamlarını Türk münevveri ve Türk ordusu tam on sene kalp bir akçe gibi elinde evirdi, çevirdi, suçlu psikolojisinden başka bir hükme varamadı.”
“Bütün bu karışık ve sefil ruh hali ve bilhassa çalma ve hükmetme hırsları Demokrat idareyi dünyanın en zalim, kör ve sağır cihazı haline getirdi. Son devirleri ise gerçekten kıstırılmış bir yaban domuz sürüsünün savletleriyle geçti. Öyle ki ordu imdadımıza yetişmeseydi Türk milletinin beli bir daha doğrulmazdı.”
Şair BEHCET KEMAL CAĞLAR, “İşte Doğruldun Atam”, adlı şiirinin bir bölümünde:
“Çil yavrusuymuş gibi darmadağın cüceler;
Seninle dolu şimdi bütün İstanbul, Atam” diyordu.
Köy Enstitülerinin uygulatıcısı ve şair CAN YÜCEL’in babası HASAN ALI YÜCEL 12 Haziran 1960 günlü Cumhuriyet gazetesinde “Niçin Atatürk?” adlı yazısında, 27 Mayıs ile ilgili olarak, şu noktayı vurgulamıştır:
“Başımızdaki zorba rejimin heyulası ortadan kaldırılmış, ufkumuzu kapsayan ruhlarımızı karartan, gelecek hakkındaki umutlarımızı söndürmeğe yüz tutan gerici, diktatörlük rejimi yıkılmış bulunuyor.”
OKTAY AKBAL, o günlerde “İyi Gitmeyi Bilmediler” başlıklı yazısını şu ifadelerle bitirmişti
“Fena gittiler, hem de çok fena gittiler. Tarih sayfalarında kara, kapkara izler bırakarak…”
YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU ise “27 Mayıs dersi” başlıklı yazısında

Behçet Kemal Çağlar: İşte doğruldun Atam
A. HAMDİ TANPINAR, 14 Haziran 1960 günlü Cumhuriyet gazetesinde “Suçüstü” adlı yazısında şunları yazabilmiştir:
“Bu idarenin adamlarını Türk münevveri ve Türk ordusu tam on sene kalp bir akçe gibi elinde evirdi, çevirdi, suçlu psikolojisinden başka bir hükme varamadı.”
“Bütün bu karışık ve sefil ruh hali ve bilhassa çalma ve hükmetme hırsları Demokrat idareyi dünyanın en zalim, kör ve sağır cihazı haline getirdi. Son devirleri ise gerçekten kıstırılmış bir yaban domuz sürüsünün savletleriyle geçti. Öyle ki ordu imdadımıza yetişmeseydi Türk milletinin beli bir daha doğrulmazdı.”
Şair BEHCET KEMAL CAĞLAR, “İşte Doğruldun Atam”, adlı şiirinin bir bölümünde:
“Çil yavrusuymuş gibi darmadağın cüceler;
Seninle dolu şimdi bütün İstanbul, Atam” diyordu.
Köy Enstitülerinin uygulatıcısı ve şair CAN YÜCEL’in babası HASAN ALI YÜCEL 12 Haziran 1960 günlü Cumhuriyet gazetesinde “Niçin Atatürk?” adlı yazısında, 27 Mayıs ile ilgili olarak, şu noktayı vurgulamıştır:
“Köşemde oturuyorum, fakat sokaktayım. Bugün Ankara’da köşesinde kimse kalmadı. Herkes dışarıda ve birbirinde. Otomobili, at arabalı, kamyonlu ve yaya halk, maphushaneden çıkmış gibi; coşkun, bağırıyor, çağırıyor, türkü söylüyor, oynuyor. Ne oldu, ne var?
Üç kelime, hep o üç kelime, ağızlarda

Ünlü tarihçi Halil İnalcık, “kanaatinizce milli devrim’imizi meşru kılan sebepler nelerdir?” sorusuna şu cevabı vermişti:
“BÜLENT ECEVİT
“İhtilal, yalnız meşru bir hak değil, Devletin bağımsızlığını, Cumhuriyeti ve milletin bütünlüğünü korumak için de son çare ve kaçınılmaz şart haline gelmişti” cevabını vermişti.
ÇETİN ALTAN; 27 Mayıs 1960 günü, olayın sıcağında; “Büyük Gün” başlıklı yazısını kaleme almıştı.O yazıda, şunları rahatça yazabilmişti:
“Bütün Türk vatanperverleri bu muazzam ve şanlı günün sevinci ve heyecan içindedirler.
“Çürümüş, süfli politika tertiplerinin şahsi ihtiraslarla Türkiyeyi en tehlikeli badirelere, kardeş kavgalarına sürüklemek üzere aldığı bir sırada, Türk Silahlı Kuvvetlerinin medeni bir şekilde devlet idaresine el koymaları ve memleketi karanlık bir akıbetten kurtarmaları, tarihimizin büyüklüğüne yakışan mutlu bir hareket olarak, milletimize hür ve insan haklarına uygun yeni ufuklar açmaktadır…
“Yaşasın Türk milleti, yaşasın Türk ordusu…”
EmoticonEmoticon